İslâmiyet

Neden Arapça İbadet Ediyoruz?

Evet bu soru nefse hoş gelen sorulardan biridir? “Anlamadığım dilde neden ibadet ediyorum ki?” diye bazen sorar nefs bizlere. Yani?

Yanisi şunu diyor nefs bize: “Ben namazı kendi dilimde kılsam daha mantıklı olmaz mı? Hem dediklerimi de anlamış olduğum için daha çok huşu içinde olabilirim. Ezan da kendi dilimizde olsun.” gibi..

Konumuz nefsimizdir. Nefs zaten beynimize en mantıklı gibi görünen sorular soracaktır. Başka bir deyişle herkesin içindeki şeytan, kendisi kadar zekidir de diyebilirim. Şimdi de içimizdeki şeytan bizi aldatmaya çalışıyor ve bunun yine mantıklı olduğuna sizi ikna edecek. Peki yine tuzağa düşecek miyiz? Asla! Şimdi nefsimizi tokatlayıp terbiye etmenin zamanı:

  1. Allah’ın EMİRLERİ olduğunu nefsimiz unutmuş olabilir. Bunu ona hatırlatmamız gerekir. Nasıl ki patron ve işçi arasındaki işlerin yapılmasında işçi patronu dinlemek zorundaysa, konu yine aynı gibidir. Siz patronunuza verdiğin görevi yapmayacağım dediğinizde patronunuz sizi işten çıkartacaktır. Allah ile kul arasındaki farkı nefsinize hatırlatmak gerekir bu yüzden. Yaratan siz değilsiniz. Size mantıklı gelse de, gelmese de zaten sadık bir kul iseniz o görevi yapmak zorundasınız. Patronun vaadi ay sonu alacağınız bir maaş iken Allah’ın vaadi her şeyin sonsuz olduğu bir cennettir. Yani Allah’ın emri buysa benim içime sinse de sinmese de bunu uygularım diyebilmektir zaten kul olabilmek. Baş kaldıranların sonu malumdur ki çok sakıncalı. Allah hidayet versin.
  2. Birlik ve beraberlik simgesi olabileceğini düşünün. Müslümanlık bildiğiniz gibi ırka özel değil bütün dünyaya tebliğ edilen dindir. Bu durumda millet ile ümmet arasındaki farkı anlamamız lazım. Millet bilindiği gibi bir ülkenin içindeki kişiler topluluğudur. Türk milleti, Rus milleti, Arap milleti gibi. Ümmet ise devlet sınırlarıyla ilgili değil inanç ile ilgilidir. Müslüman birliğidir. Bu isterse Nijeryalı, isterse Türk, isterse Rus, isterse Arap veya isterseniz Çinli olsun. Eğer bir insan Müslüman ise milliyetinin önemi yoktur. Ümmiet dünyadaki bütün Müslümanlar anlamına gelmektedir. Konumuza geri dönelim. Namaza çağrı anlamına gelen ezan her ülkede farklı şekilde olsa.. Örneğin ben işim gereği Türkiye’den Rusya’ya gittim diyelim. Ezan Rusça okunuyor diye ben bunu anlamayacak ve belki bu Rusça okunan şeyin ezan değil de o ülkedeki bir resmi anons olduğunu düşünecektim. Haliyle de kulak ardı edecektim namazı. Oysa ezanın her ülkede AYNI olması bu çağrıyı dünyanın neresinde olursam olayım anlamama vesile olacaktır. İspanya’da “Allahu Ekber Allahu Ekber” diye duyunca benim bunu namaza çağrı (ezan) olduğunu anlamama yarayacaktır. Ve yine ümmet birliği sağlanmış olacaktır. Demek ki nefsimin demin mantıklı gibi konuştuğu şey aslında çok da mantıklı değilmiş bunu yavaş yavaş öğrenmiş olduk.
  3. Eşitlik ve Adalet: Çoğumuz ömrümüzde birkaç kez bile olsa altyazılı filmlere denkgelmişizdir. Örneğin Korece 5 cm’lik bir yazı veya 3 saniyelik bir söz Türkçe’de 3 satırlık bir yazı veya 30 saniyelik bir söze denk gelebilir. Aynı şekilde örneğin Türkçe yazılmış 20 satırlık bir yazının Rusça çevirisi belki 36 satır halinde geri dönecektir. Şimdi benim kıldığım 5 vakit namaz bana 24 saatin 1 saatine denk geliyor iken başka bir ülkede bu 4 saate, başka bir ülkede de belki 30 dk’ya tekabül edecekti. Gün hepimiz için 24 saat olduğu halde, alacağımız sevaplar da tabiri caiz ise eşdeğer olduğu halde harcanan emek eşit olmayacaktı. Biri 24 saatin 4 saatini harcayıp günlük namaz borcunu ödemişken, diğer bir kişi 40 dk içinde aynı görevi bitirmiş olsa arada hak farkı olacaktır. Ama şu anki şekliyle namazın her kişi için aynı dilde (Arapça) okunması sayesinde bu türde haksızlıklar doğmamış olacaktır. Ki bu da Allah’ın adaletinin bir temsili sayılabilecek özelliklerden biridir.
  4. Cemaatle kılınan namazın sevabı tekil kılınan namazdan fazladır. Birlikte namaz kılarken herkesin farklı farklı şeyler okuması mı yoksa herkesin tek bir ağızda aynı şeyi söylemesi mi cemaati diri tutacak? Hayal edin bir Rus ile yan yanasınız ve ikiniz aynı anda aynı sureleri okuyunca mı ümmet olduğunuzu hissedersiniz yoksa o bambaşka siz bambaşka şeyler okuyunca mı? Demek ki aynı dilde buluşmak, aynı dilde birleşmek insanların aralarındaki ırk ve kimlik sorunlarını da ortadan kaldırıp tek bir inanç ile tek bir Allah’ın varlığına çekmeye ve askeri nizam gibi daha tertipli daha disiplinli olmaya ortam sağlayacaktır.
  5. Arapça’nın dil güzelliği. Kur’an-ı Kerim’de 6 yerde “Kur’anen Arabiyyen” ifadesi geçer. Yani Cenab-ı Hak, Kur’an-ı Kerim’i Arapça olarak indirdiğini bildirir. Dil bilimcilerinin de araştırmalarını incelerseniz dünyada en zengin dillerden biri Arapça’dır. Türkçe’de (2015 Güncel Türkçe Sözlük: TDK) 104.481 adet kelime vardır. Bu kelimelerden 6500 civarı Arapça’dan geçmiştir Türkçe’ye. 5250 civarı da Fransızca’dan alınmadır. Daha bunun gibi İngilizce’den, Farsça’dan, Kürtçe’den… diye bakarsak Türkçe güzel bir dildir ama diğer dillerden aldığı kelimelerinin olduğunu unutmamak gerekir. Arapça ise bu gibi dış etkilere karşı korunmuştur. Arap dili ilmen de mükemmel bir dildir. Birkaç harften türetilen köklerle birçok kelime üretilebilir. Ama bu 1 kelime gibi sayılır. Aynı şeyi Türkçe’de hesap ederseniz her kelime 1 kelimedir. Daha da açmak gerekirse kitap, katip, katibe, mektup = Türkçe olsaydı bu 4 kelime ederdi. Ama bu Arapça’da 1 kelimedir. Çünkü k-t-b kökünden türemiştir v bu şekilde toplam 24 kelime daha türetilebilir K-T-B ile. Çoğu dil bu kelimeleri 24 dil sayabilecek iken bu Arapça’da 1’dir. Misal “yazdılar” kelimesini baz alalım.
    KETEBÂ = İKİ ERKEK yazdı/lar.
    KETEBETÂ = İki kadın yazdı/lar.
    KETEBÛ = birçok erkek yazdı.
    KETEBNE = Bir çok kadın yazdı.
    KETEBTÜ = BEN yazdım.
    KETEBNÂ = Biz yazdık.
    KÂTİBANİ = İki erkek yazar(Katip),
    KÂTİBETÂNİ=İki kadın Yazar/Katibe) misallerinde olduğu gibi Türkçe’de başka kelimeler getirerek ancak yaptığımız değişiklikler, Arapçada aynı kök harflerinden yapılmaktadır. Yukarıda başka bir özellik daha görmüş oldunuz. Kırmızı ile yazılan tarafa dikkat edin. Bu kadar detaylı açıklamak zorunda kalınıyor Türkçe’de. Halbuki tercüme olarak YAZDILAR diye çevrilen yazı meğerse kaç anlam doğabilecek anlamdadır. Buradan da anlatmaya çalıştığım şey; bizim Kuran’ı veya Hadisleri tercüme olarak okuduğumuz yazılar hiçbir zaman %100 aynı hissiyatı vermeyecektir. Zaten bu yüzden tek bir Kuran olsa da 60 ayrı tercümesi olur ve bazı tercümeler diğerinden farklı yazılabilir. Genel hatlarıyla tercümesini okuyunca kısmen Kuran’ı anlamış olsak da hakkını vererek anlamanın en ideal dili Arapça’dır. Edebiyat ve sanat alanında da Arapça’nın liderliğini hatırlamak gerekir. Yine hatırlatmakta fayda olacaktır ki İslamiyet’e karşı gelenlerin birçoğu da Arapça’daki belagatın kusursuzluğu karşısında yenik düşüp bu eşsiz üslup sayesinde karşıt durduğu İslam’a geçmiştir. Hatta inkar etmeye çalışanlar bile Kuran’daki Arapça’nın fazla güzelliği yüzünden BÜYÜ/SİHİR diye düşünüp inkara devam etmiştir ki bu bile fazla beğenildiği için normalden çok daha üstün olduğu için söylenmiş karalama çabası olsa da bir yandan da bu durumdan dahi İslam düşmanlarının bile bu ahenge ve dizilime içten içe boyun eğdiklerinin bir başka kanıtıdır. Çalışkan bir öğrenci hayal edelim. 10 dersten sınav oluyor 100 alıyor her dersten. Bu kez onu kıskanan öğrenciler “kesin kopya çekmiştir, yazılı değil de sözlü sınav yapsak 100 alamaz” diyorlar. Öğretmen sözlü olarak da sorular soruyor ve bu çalışkan öğrenci yine her dersten 100 alacak seviyede cevaplar veriyor. En son onu kıskanan arkadaşları da diyor ki: “Tamam bu çocuk sihirbaz, büyücü”. İşte durum buna benzer. Kötülerlerken bile başka bir bakış açısıyla aslında ne kadar imrenilen ve kıskanılası bir yeteneği olduğunu da ortaya çıkarmış oluyorlar. “O kadar kusursuz ki olsa olsa büyüdür/sihirdir. Çünkü gerçek olamayacak kadar güzel/kusursuz.” demenin altındaki mantığın dışa yansımasıdır.
  6. Türkçe dili için belirtmek gerekir ki zaten bir çok Arapça kelimeye aşinayız. Misal Fatiha suresini baz alalım. Hamd, Rabb, Alem, Rahman, Rahim, Malik, Yevmiye, Din, Sırat, Amin. Biz bu kelimeleri zaten Türkçe’de bile kullanıyoruz ve ayetlerin, surelerin anlamını öğrenmek isteyen samimi kişi aslında gayet hızlı öğrenebilir.  Ayrıca samimi bir kalp, Arapça bilmese bile zaten namaz dualarını en azından hangi surenin ortalama olarak ne açıkladığını en azından bir kereye mahsus mealini okuyabilir ve namazını kılarken kelimesi kelimesine anlamasa da zaten mana olarak bilebilir. Demek ki zaten hangi dilde istersek isteyelim tercümesini, mealini, tefsirini okumamız gerekir. Bu konuda nefsimiz sanki YASAK varmış gibi algı vermesin bizlere. Namazda okunan bütün duaları Latin alfabesiyle bir A4 veya harita metot defter sayfasına sığdırabiliriz. Latin alfabe ne alaka diyen belki çıkabilir: Türkçe sandığınız şu an bu yazıyı okuduğunuz harflerin sahip olduğu alfabenin kökeni LATİN alfabe diye geçmektedir.) 1 ömürlük sınav için = 1 sayfa ezberlemeyi sana zor gösteriyor nefsin değil mi? Samimice düşünür müsün? Kaç tane hiçbir işine yaramayacak sayfalar dolusu şarkıları istemli veya istemsizce ezberledin? Sana 1 faydası olmayacak belki de cehenneme bile vesile olabilecek yüzlerce, binlerce şarkıyı ezberleyen beyniniz, söz konusu güzel ve sevap kazandıran bir şey olduğu zaman sizi yorgun, beceremez, başaramaz, aptal olduğunuza inandırır. Yineleyelim. Bir insan ömrü kabaca 80 sene varsayalım. Namazlarda ezberlememiz gereken 1 sayfa sadece. 80 yılda cidden 1 sayfa ezberleyemiyor muyuz? Ezberlediniz diyelim bunu Arapça okumak bize ne kaybettirebilir, sevabı ve hikmetinin ihtimali olduğunu bildiğimiz halde? Ya da bu düşüncelere bizi iten aslında ırkçılık düşünceleri mi? Bunu aslında beyin değil nefsimiz bize öyle inandırır. Tuzağa düşene aşk olsun, biz yolumuza devam edip nefsin oyunlarını alt etmeye devam edelim.
  7. Arapça’nın Allah katında sevabının olup olmamasındaki kuşkuyu yok edin. Malumdur ki Kuran alfabesinin 1 tanesi bile 10 sevap verecek iken, bizim bilemeyeceğimiz ama hikmeti olabilecek başka ihtimaller varken nefse yenik düşüp şeytanın oyunlarına gelmemize gerek var mıdır? (1 harf = 10 sevap konusu için (Tirmizi, Sevabü’l-Kur’an, 16, 2912)) Yüce Rabb’imizin (cc) lütfuna bakalım ki, Kur’an’ın her harfine en az 10 sevap veriyor. Kur’an’ı cuma, bayram, Ramazan, Kadir Gecesi gibi mübarek ve özel vakitlerde okuduğumuzda ise her harfine verilen sevap karşılığı 1’e 700 hatta 1’e 700.000’e kadar çıkmaktadır. Meallerin mutlaka faydası var, ama hiçbir meal Kur’an yerine geçmeyeceği için, Kur’an’ın her harfinden alınan sevabı da alınamayacaktır.
  8. Vefa. Biliyoruz ki daha önce de indirilmiş kitaplar oldu. Ve onlar Arapça değil, o dönemin kavminde hangi dil varsa o dildeydi gelen vahiyler. Son vahiylerin peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa sav efendimize Arapça dilde indirilmiş olmasında da bir mana vardır. Hiç olmasa bile vefa olarak samimi bir Müslüman, Allah’tan Cebrail a.s. aracılığı ile doğrudan indirilmiş olan doğal dili mi tercih eder yoksa suni bir dili mi? Yani siz organik bir insanla mı evlenirsiniz yoksa plastik bir yapmacık oyuncakla mı? Yine başka bir örnekle: Siz sevdiğiniz insanın (misal vefat etmiş bir dedenizin, ninenizin, annenizin) orijinal sesini mi duymak isterdiniz yoksa başkası tarafından seslendirilmiş versiyonunu mu? Annenizin size yazdığı yazının aslını mı görüp okumak isterdiniz yoksa yabancı bir kişinin kendi cümle ve kavrayışıyla oluşturmuş olduğu bir tercümesini mi? Orijinal mi seversiniz, imitasyon mu? Örnekler çoğaltılabilir. Samimi bir insan aslını, orijinalini isteyecektir. Bu da nefsimizin bize oyun oynayıp oynamadığını anlamamıza yardım edecek bir başka bakış açısıdır.
  9. Bu sorudaki niyetimiz art niyetli mi yoksa cidden bir merak mı diye düşünelim. Çünkü yabancı filmlerin ve şarkıların çevirileri için can atan bizler, konu dünya ve ahiretimizi etkileyecek olan din olunca neden 3 maymunu oynuyoruz? Belki de biz bu soruyu cidden öğrenmek istediğimiz için değil de soru sormak için sorup ibadetlerden kaçmaya 1 kulp olsun diye öylesine soruyoruz. Oyalanmaca, ibadetten kaçmak için zaman geçirmece. Cevap ne olursa olsun kulaklarımız (kalbimiz) sağır olabilir bu cevaplara. Dürüstlükten anlamayan birine dürüstlük ile ilgili 50 madde de yazsanız bir kulaktan girip diğerinden çıkacaktır. Bu yüzden en azından kendimize dürüst müyüz bunu düşünelim. Kore dizileri, filmlerini, İngilizce, Fransızca şarkıları Playstation, Nintendo, PC, telefon oyunlarını ve uygulamalarının farklı dillerde olmasındaki sabrımızın neden Arapça’da olmadığını sorgulayalım. Nefsimiz iyiliğimiz için değil de kötülük için çabalıyor, onu buradan da suç üstü yakaladık.
  10. Kur’an Arapça değil de başka dil ile gelmiş olsa ne olacaktı? Yine aynı soruyu sormayacak mıydık? Örneğin Kur’an neden Slovakça yahut Yunanca yazıldı diyecektik. Hangi dil olursa olsun! Buradan da anlıyoruz ki nefsimiz köşeye sıkışıyor. Ne yaparsak yapalım, o bir şekilde mantıklıca veya mantıksızca bizi caydırmaya çalışacak. Bu da nefsin yapısıdır. Bize düşen ise nefsin kölesi olmaktan vazgeçmek ve onu köşeye sıkıştırıp nefsi kontrol edebilmek.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir