2. sınıf, 1. dönem, AKTS: 3 kredi, GÜZ

İLH2002: Ders Sunumu 01: Günümüz Fıkıh Problemlerinin Çözümünde İlke ve Yöntemler (Doç. Dr. Yunus Araz)

Din, Fıkıh ve Hayat

Din Nedir?
“Din akıl sahibi insanları kendi tercihleriyle bizzat hayırlı olan şeylere götüren ilahî bir kanundur.”Bu tanımda ilahî dinin üç önemli unsur ve özelliği vurgulanmaktadır:

  1. İlahî kaynaklıdır.
  2. Dinin muhatabı akıl ve irade sahibi insanlardır.
  3. Dinin aşkın ilahî gerçekliklere olan içsel ve bireysel inanç boyutunun yanında insan hayatını bütünüyle kuşatan bir davranış ve aksiyon boyutu da vardır.

Dinin davranış boyutu da kendi içinde ibadet, ahlak ve muâmelât (helal-haramlar ve hukukî ilişkiler) kısımlarına ayrılır.

Fıkıh ve İctihad

  • İşte dinî literatürde ilk ve en geniş anlamıyla fıkıh, bir veya birden fazla nassı gerektiğinde metin dışı unsurları da dikkate alarak kendi iç bütünlüğü ve birbirleriyle ilişkisi bağlamında anlama ve yorumlama faaliyetinin genel adıdır.
  • Fıkıh kelimesi erken dönemde dinin bütünü üzerinde bir anlama faaliyetini ifade ederken, ilerleyen süreçte ibâdât, muâmelât ve ukûbât alanlarıyla sınırlı hale gelmiştir.
  • Dinî hükümlerin bir kısmı sübutu ve delaleti açık olan naslarda kesin bir şekilde belirtilmiştir. Bunlar kesin ve zorunlu bilgi ifade ederler.
  • Nasların büyük bir kısmı ise gerek delâletleri yani anlamları açısından, gerekse sübutu yani nakli açısından kesinlik taşımazlar. Bunlar bilgi değeri bakımından ilim değil zan ifade ederler. Bu naslardan hüküm çıkarmak daha büyük oranda aklî ve zihnî bir çabayı gerektirir.
  • Hakkında açık bir gönderme bulunmayan olayları naslara kıyasla veya dinin genel ilke ve amaçlarına göre çözüme kavuşturma, yani bu olayların bir şekilde dinle bağlantısını kurma zorunluluğu vardır. Bu işleme de fıkıh dilinde ictihât adı verilmektedir.
  • İctihât “fakihin şer`î-amelî bir meselenin hükmünü ilgili delillerden çıkarabilmek için olanca gayretini sarfetmesidir”
Fıkıh ve Hayat
Fıkıh beşerî aklın etkin rolü ve katkılarıyla ilahî hitap ile bireysel ve toplumsal hayat arasında anlamlı ve tutarlı bir bağ kurmaya çalışan, kısaca dinle hayat, nasla olgu arasında köprü vazifesi gören oldukça canlı ve dinamik bir ilmî faaliyet alanıdır.

Fıkıhta Hükümlerin Değişmesi ve Yeni Hükümler
•İslâm inancına göre dinin özü asla değişmez.
•İslâm’ın bir taraftan özünü ve safiyetini koruyup diğer taraftan durmadan değişen hayat realitesine uyum sağlama zorunluluğu ve yeteneği onun bazı hükümlerinde zamana, çevreye ve şartlara göre nisbî bir değişme olup olmayacağı meselesini gündeme getirmiştir. Bu konu klasik fıkıhta “ahkâmın tağayyürü (hükümlerin değişmesi)” adı altında ele alınmıştır.

Fıkhın Değişme ile Bağdaşmaz Gözüken Özellikleri
1.Dinî hükümlerin ilahî nitelikli oluşu: Fıkhın birinci temel kaynağını oluşturan Kur’ân-ı Kerîm bütünüyle vahiy mahsulüdür. İkinci kaynak olan Sünnetin de vahye dayandığı, en azından vahyin kontrolüne tabi olduğu kesindir. Bu yüzden o da genel anlamda vahiy kapsamında değerlendirilir. Fıkhın iki temel kaynağının vahiy oluşu, onun ve ondan çıkarılan hükümlerin de ilke olarak değişmez ve değiştirilemez oluşunu gerektirir.

2. İslâm’ın kemâle ermiş olması: İslâm dininin tamamlanmış, bütünlüğe ulaşmış, kemâle ermiş olması da hükümlerin değişmesine engel olarak gözüken hususlardan biridir. Kur’anı Kerîm’de bu husus, “Bugün size dininizi kemâle erdirdim. Üzerinizdeki nimetimi tamamladım, din olarak sizin için İslâm’ı seçtim ve ondan razı oldum” (elMâide 5/3) ayetiyle ifade edilmiştir. Bu ve benzeri ayetlere göre din tamamlanmış olup onun hükümlerine eklemeler yapmak veya mevcut hükümleri başkaları ile değiştirmek İslâm’ın bu özelliği ile bağdaşmaz.

Fıkhın Değişmeye Açık Olduğunu Gösteren Özellikleri
1.İslâm dininin evrenselliği: İslâm’ın evrensel oluşunun önemli sonuçlarından biri getirdiği hükümlerin dünyanın her yerinde herhangi bir zorluk ve sıkıntı olmadan eşit bir şekilde uygulanmaya elverişli bir özelliğe sahip olmasıdır. Bu hükümlerin büyük bir kısmı farklı ırk, kültür ve adetlere göre değişmeyen genel illet ve prensiplere bağlanmıştır. Bu sayede değişik dönemlerde yaşayan İslâm bilginleri bu illet ve prensipleri esas alarak ve değişik yöntemler kullanarak kendi ihtiyaç, ortam ve şartlarına uygun kolay çözümler üretmeyi başarmışlardır.

2. Hükümlerin esnekliği: İslâm’ın yükümlülük getiren hükümlerinin belirli ölçüde esnemeye elverişli bir yapıda olması esas itibariyle onun evrensellik özelliğinin bir sonucudur. Hükümlerin esnekliğinden anlaşılan bazı hükümlerin zamana, ortama ve şartlara göre farklı şekiller alabilme yeteneğidir.

Kolaylaştırma: İslâm’ın temel amaçlarından biridir. İslâm insanlara rahmet olarak gelmiş ve daha başlangıçta önceki dinlerde mevcut olan ağır yükümlülüklerin birçoğunu kaldırmıştır. Dinde aşırılığı iyi karşılamamış, değişik vesilelerle güçlüğün kaldırıldığını, takat üstü sorumluluğun bulunmadığın, her şeyde zorluğun değil, kolaylığın esas olduğunu belirtmiştir.
Zaruret: ise fıkıhta “dinin yasak ettiği bir şeyi yapmaya veya yemeye mecbur eden durum” anlamında kullanılan bir terimdir. Zaruret ilkesi aslında kolaylık ilkesinin bir gereği olup ana yolun tıkanması halinde açılan servis yolu gibi geçici ve istisnaî çözümler getiren bir fıkıh aracıdır.

Hükümlerde Değişmenin Alanı ve Sınırları
•”Ezmânın tağayyürü ile ahkâmın tağayyürü inkâr olunamaz” Mecelle Md. 39
1.Taabbûdî hükümler: Taabbudî tabiri fıkıh ve fıkıh usulü eserlerinde, gerekçesi akılla kavranılamayan, dolayısıyla kıyas ve ictihada konu olmayan hükümler için kullanılan bir terimdir. Taabbudî hükmün bu kısmının en temel özellikleri kesin nassa dayanmış olması, dinin aslına dâhil olması, kıyasa konu olmaması ve özü itibariyle değişime kapalı olmasıdır.
İnançla ilgili hükümler
İbadelerle ilgili hükümler
Miktarlarla ilgili hükümler (Mukadderât)
Haramlar ve helaller
2.Ta`lîlî hükümler: Muamelâtla ilgili hükümler
Fıkıh usulü açısından muamelatla ilgili hükümlerde asıl olan taabbud değil, ta`lîldir. Bu yüzden kıyas ve içtihadın en fazla işletildiği alan muâmelât alanıdır.
Nevâzil Fıkhı
1. Nevâzil kelimesi, fıkıh tarihinin ilk dönemlerinde genel olarak yeni ortaya çıkan ve hakkında şer`î bir hüküm verilmesi gereken mesele ve olayları ifade etmek üzere kullanılmıştır.
2. Hanefî mezhebindeki görüşler bilgi ve delil değeri bakımından üç gruba ayrılır.
Birinci grupta usul meseleleri yer alır. Aynı zamanda zâhirü’-rivâye adı da verilen bu görüşler Ebû Hanîfe, Ebû Yûsuf ve Muhammed eşŞeybanî’den rivayet edilen ve Muhammed’in meşhur altı kitabında yer alan görüşlerdir.
İkinci grupta nevâdir meseleleri yer alır. Bunlar da yine Ebû Hanîfe ve öğrencilerine nispet edilen ancak sonraki nesillere daha zayıf senetlerle aktarıldığı için zahirü’rrivaye eserlerine girmeyen görüşlerdir. Bu görüşleri derleyen kitaplara da nevâdir eserleri adı verilir.

Üçüncü grup ise nevâzil görüşlerinden meydana gelir. Bunlar da Ebû Hanîfe ve öğrencilerinden sonra gelen ve meşâyih adı verilen mezhep müçtehitlerinin ictihad, tahrîç, tercîh gibi mezhep içi istidlâl metotlarını kullanarak ortaya koydukları görüşlerdir. Bu anlamda nevâzil görüşleri sadece yeni ortaya çıkmış meselelerle ilgili değildir. Haklarında mezhep imamlarından herhangi bir rivayet ulaşmamış meseleler nevazil kapsamına girdiği gibi, mezhep imamlarına muhalif birçok görüş de bu kavram içinde değerlendirilmektedir. Fakat yine de bunlar içerisinde mezhep imamlarının yaşadığı dönemden sonra ortaya çıkan güncel ve çözüme muhtaç meselelerin önemli bir yeri bulunmaktadır.

Günümüz Fıkıh Problemlerinin Oluşma Sebepleri
Günümüzde klasik fıkıh geleneği içinde halledilmiş birçok meselenin yeniden ele alınması zorunlu hale geldiği gibi dinî açıdan çözümlenmesi gereken pek çok yeni konular ve problemler de ortaya çıkmıştır.

Günümüz Fıkıh Problemlerinin Çözümü
Temel Yaklaşımlar
1.Modernist/tarihselci yaklaşımlar: Köken olarak Batı’ya ait olan bu yaklaşım her şeyin tarihe göre değiştiği ve tarihsel olanın evrensel olamayacağı temel düşüncesine dayanmaktadır. Bu anlayışa göre Kur’ân ve Sünnet nasları da belirli tarihî şartların ürünüdürler ve bu bakımdan tarihseldirler. Evrensel ve bağlayıcı olan bunların amaçladığı ahlakî ve toplumsal ilkelerdir. Günümüzde öncelikle belli metotlarla bu ilkelerin neler olduğu tespit edilmeli, sonra da bunlar akıl ve bilimin ışığında güncel dinî meselelere uygulanmalıdır. Bu yaklaşım akıl ve bilimi naslara hâkim kıldığı için çok fazla kabul görmemektedir.

2. Yeni selefîci yaklaşımlar: Bu yaklaşım klasik fıkıh birikimi ve geleneğini büyük ölçüde yok sayan veya reddeden bir anlayışa sahiptir. Aslî kaynaklara dönüş çağrısını dillendiren ve ictihada aşırı vurgu yapan bu yaklaşım, fıkıh üretiminin ilk dönemlere gidilerek oradan yeniden başlatılması fikrini savunmaktadır. Ancak bu düşüncede olanlar her ne kadar ictihada özel bir önem verseler de nasların lafzî (literal) anlamlarına sıkı sıkıya bağlılığı öngörerek onların mana ve maksatlarını ihmal etmektedirler. Bunun sonucu olarak sonradan ortaya çıkan ve nasların literal anlamlarına dahil olmayan pek çok yeniliği bid’at olarak değerlendirmektedirler. Gelenekten kopuk ve gerçekle irtibatı zayıf olan bu yaklaşım da günümüz fıkıh problemlerini çözmede yeterli bir yaklaşım olarak görülmemektedir

3. Gelenekselci/taklitçi yaklaşımlar: Bu yaklaşımların sahipleri, belirli mezheplerin fıkıh eserlerinde yer alan görüş ve açıklamaları çoğunluk itibariyle evrensel ve değişmez hükümler olarak görürler. Bunların günümüz fıkıh problemleri için de yeterli çözümler sunduğunu, dolayısıyla yeni içtihatlara çok fazla ihtiyaç olmadığını düşünürler. Bu kişiler yeni ictihat söylemlerine de büyük tepki gösterirler. Günümüzde bu anlayışın taraftarları giderek azalmaktadır

4. Akademik yaklaşımlar: Bu yaklaşımlar da klasik fıkıh geleneğindeki yöntem ve görüşlere büyük değer verirler ve günümüz fıkıh problemlerinin çözümünde öncelikle bunlara başvururlar. Ancak kendilerini tek bir mezhebin metot ve görüşleriyle bağımlı saymayıp meseleleri gerektiğinde mezhepler üstü ve delil odaklı bir bakışla mukayeseli olarak ele alırlar. Bu yaklaşımları benimseyenler arasında nasların lafızlarını esas almakla birlikte istihsân, maslahat, makâsıd (dinin ana gayeleri) gibi kavram ve prensiplere çok fazla gönderme yapanlar bulunduğu gibi güncel problemler karşısında aşırı kolaylaştırıcı bir tavır sergileyenler de bulunmaktadır. Bu yaklaşım günümüzde daha çok akademik çevrelerce benimsenmiş olduğundan buna “akademik yaklaşım” demeyi uygun bulduk
Temel Esaslar ve Genel Prensipler
1. Günümüz fıkıh problemlerine getirilen çözümlerin İslâm bilginlerinin üzerinde icmâ` ettiği ve İslâm ümmetinin başlangıçtan beri aynı şekilde uygulayageldiği temel esas ve hükümlere ters düşmemesi gerekir. Bunlar İslâm dinini sembolize eden ve zarûrât-ı dîniye adı verilen kesin emir ve yasaklardır.
2. Bu çözümlerin fıtratı, yani Allah’ın koyduğu dengeyi ve yaratılışı bozmaması, insanın onur ve haysiyetini zedelememesi ve temel etik ve ahlakî değerleri ihlal etmemesi gerekir.

3. ilgili olay veya meselelerin bütün yönleriyle çok iyi araştırılıp incelenmelidir.
4. Bu problemlerin çözümünde her bir meseleyle ilgili özel delillerle birlikte dinin ana gayelerinin de göz önünde tutulması gerekir. Maslahatların temin edilmesi ve mefsedetlerin giderilmesi sağlanmalıdır.
Zarûrîyat-hâciyât-tahsîniyyât dengesi kurulmalıdır.

Sorunların Çözümünde Başvurulacak Bazı Temel İlkeler
•”Eşyada asıl olan ibahadır.”,
•”Zaruretler yasakları mubah hale getirir.”,
•”Zaruretler kendi miktarlarınca takdir olunur.”,
•”Sıkıntı kolaylaştırmayı getirir.”,
•”Şek ile yakîn zail olmaz (Kuşku ile kesin bilgi ortadan kalkmaz).”,

•”Zarar izale olunur.”,
•”İki zarardan daha hafif olanı tercih edilir.”,
•Genel zararın giderilmesi için özel zarara katlanılır.”,
•”Mefsedetlerin giderilmesi menfaatlerin elde edilmesinden önce gelir.”,
•”Örf ile belirlenen nas ile belirlenmiş gibidir.”

Bireysel ve Kurumsal Çalışmalar
Son dönemlerde günümüz fıkıh problemlerinin çözümüne yönelik çok sayı ve nitelikte çalışma yapılmaktadır. Bunlardan bir kısmı bireysel bir kısmı ise kurumsal çabaların ürünüdür.
1. Mısır’da Ezher’e bağlı İslâm Araştırmaları Akademisi
2. Dünya İslâm Birliği Fıkıh Akademisi
3. İslâm Konferansı Teşkilâtı Fıkıh Akademisi
4. Avrupa Fetva ve Araştırma Kurulu (ECFR)
5. Türkiye Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir